Sezgicilik veya Entüisyonizm, felsefi bir yaklaşım olarak, akıl, zihin ve soyut düşünme karşısında öncelik ve üstünlük tanıyan bir felsefi akımdır. Bu felsefe hareketinin öncülerinden biri olan Henri Bergson, akımın kurucusu olarak kabul edilir ve bu nedenle bazen felsefe tarihinde Bergsonculuk olarak anılmaktadır.
Sezgicilik, özellikle felsefe bilgisinin kaynağı ve temeli olarak bilginin, özellikle de felsefi bilginin kaynağı ve temeli olan sezgiye dayanır. Bu bağlamda, sezgi kavramının içeriği büyük önem taşır. Felsefi anlamda, sezgi, bir tür açılma, doğrudan doğruya keşfedilme ve dolaysız, aracısız bir şekilde anlama anlamında kullanılmaktadır. Sezgi, varlıkları bizlere oldukları gibi sunan bir bilgi biçimidir. Bergson’un bakış açısına göre, bu kavram, gerçeği doğrudan kavrama yeteneği olarak özel bir anlam taşır; algılar ve zihinsel süreçlerin bir tür birleşimi olarak değerlendirilir. Bergson’a göre, kendi bilincine varmış içgüdüler, özellikle sezgi olarak değerlendirilir ve bu kavram, felsefenin merkezine yerleştirilir.
Entüisyonizm ( Ayrıntılı Bilgi)
Felsefe tarihinde, bilgi kaynağı ve gerçeğin anlaşılmasıyla ilgili ortaya çıkan sorunlar, belirli bir yapı kazanmış ve farklı düşünme yöntemlerine bağlanan önemli gelişmelere sebep olmuştur. Bilgiyi duyular aracılığıyla elde edilen bir veri olarak gören anlayışlar genellikle maddecilik, deneycilik ve bu düşüncelerle ilişkilendirilen öğretilerle özdeşleşir. Diğer yandan, bilginin duyular değil sadece düşünme yeteneği tarafından oluşturulduğunu iddia eden akımlar, genellikle idealizm etiketi altında bir araya gelir. Bu düşünce akımlarının bilgi konusundaki metodolojileri, iki temel kaynağa dayanmaktadır. Birincisi, içeride yaşanan ve duyularla algılanan doğa; diğeri ise insanın içindeki üretken ve yaratıcı niteliğe sahip olduğu düşünülen akıl ve kavrayış yeteneğidir. İlk yaklaşımda vurgu, doğaya; ikincisinde ise düşünme yeteneğine yapılmış, her iki düşünce biçimi de bir dizi öğretinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Henri Bergson’un geliştirdiği entüisyonizm, üçüncü bir metodoloji niteliği taşır. Bu yaklaşım, daha önce matematikle ilgili sorunların çözümünde kullanılmış ve akıl kurallarından bağımsız bir kavrayış yeteneği olarak tanımlanmıştır. Bilim tarihinde, içsel bir doğuşun ilk örneği olarak Arkhimedes’in keşfi örnek olarak gösterilir. Arkhimedes’in buluşu, suya batırılan bir nesnenin, yerini değiştirdiği suyun ağırlığı kadar kendi ağırlığından kaybettiği ve nesnenin neden batmadan suyun yüzeyinde kaldığı sorununu çözerek ortaya çıkmış bir bilimsel sezgi sonucuyla aydınlanmıştır. Bu olay, düşünürün bir konu üzerinde düşünme yeteneğini yoğunlaştırarak, deney yoluyla elde edilemeyen bir sonucu beklenmedik bir şekilde içsel bir doğuşla açığa çıkaran sezgi olarak nitelendirilir.
Henri Bergson’un sezgiciliği, özellikle ruhbilimle sıkı bir ilişkiye sahip olan ve bilimsel bir nitelik taşıyan bir yaklaşımdır. Bu metodoloji, bir düşünce problemine dair çözümü kolaylaştıran veriyi elde etmeye dayanır. Önceki dönemlerde, özellikle tanrıbilim alanında “sezgi,” tanrısal bir uyarı veya ışık olarak nitelendirilmiştir. Augustinus’tan Thomas Aquinas’a kadar Hristiyan tanrıbilimcileri arasında, inançla ilişkilendirilen sezgi, gerçeğin kavranmasında önemli bir araç olarak değerlendirilmiştir. İslam tasavvufunda, özellikle Yeni-Platonculuk’tan türetilen öğretilerde, gerçeğin içsel bir doğuş niteliği taşıyan sezgi ile kavranabileceği öne sürülmüştür. Gazzali’ye göre, sezgi Tanrı’nın insanlara bilgi ve bilgelik verdiği bir yetenektir. Şahabeddin Sühreverdi’ye göre ise sezgi, tanrısal gerçekleri kavramak için içsel doğuştan gelen bir duyuştur. Bu yeteneği elde etmek için bireyin bütün varlığını Tanrı’ya yönlendirmesi, geçici arzulardan ve tutkulardan sıyrılması, içinde Tanrı’dan başka bir varlığa yer bırakmaması gerekmektedir. Yeni-Platonculuk’tan esinlenen tarikatlarda ise sezgi, Tanrı’ya ulaşmanın ve kendi özünde Tanrı’yı görmenin tek koşulu olarak kabul edilir. Onlara göre, sezgi, zihinsel kavrayış gücünün ötesine geçer ve en kesin gerçeğe en kısa sürede ulaşmayı sağlar. “Ermişlik” denilen aşamaya sadece sezgi ile ulaşılabileceği kabul edilir.
Bergsoncu Entüisyonizm
A) Nesnenin benzersizliğine ve bundan kaynaklanan ifadesiz niteliğine birebir dahil olma arzusunu içeren bu tür entelektüel empati, sezgi olarak anılır. Öte yandan analiz, nesneyi daha önce bilinen ortak unsurlara indirgeyen bir işlemdir. Yani analiz, bir şeyi, o şey olmayan bir şeye göre açıklamaktır. Ancak bu sürekli dönen analiz, nesneyi kucaklama isteğini tatmin etmez; tam aksine, sürekli olarak eksik tasarımı tamamlamak, eksik anlatımı tamamlamak için perspektifleri artırır ve sembolleri değiştirir. Bu nedenle analiz, sürekli devam edecektir. Ancak sezgi, mümkünse basit bir eylemdir. En azından, tüm bunları basit bir analizle değil, içgüdüsel bir kavrayışla anladığımız bir gerçek vardır. Bu gerçek, zaman içinde kendi öz kişiliğimizin akışı içinde var olan şeydir. Devam eden kendi benliğimizdir. Zihinsel veya daha çok tinsel bir şeye eğilimli olmayabiliriz, ancak kesinlikle kendi varlığımıza eğilimliyiz.
Sezgi bir kez odaklandığında, düşüncemizin alışkanlıklarına uygun bir anlatım ve uygulama biçimi bulmalıdır. Bu kesinlik, genel bir yöntemin özel durumları sınırsızca kapsamasının koşuludur. Ancak bu genişleme ve mantıksal mükemmelleşme süreci uzun yıllar sürebilir, ancak yöntemin üretici eylemi yalnızca bir an sürer. Bu nedenle, bilimi sıklıkla mantıksal aygıt olarak değil, bilimin kendisi olarak kabul etmek, genellikle sezgiyi göz ardı ederiz.
Filozoflar ve bilim adamları tarafından ifade edilen bilimsel bilginin göreceli olduğu fikri, genellikle bu sezginin göz ardı edilmesinden kaynaklanır. Önceden var olan kavramlar aracılığıyla elde edilen sembolik bilgi göreceli olabilir. Ancak şeylerin yaşamını benimseyen ve süreçle bütünleşen sezgisel bilgi göreceli değildir. Bu tür sezgi, mutlaka bir mutlaklık noktasına ulaşır.
B) İçgüdü, bir tür sempatidir. Eğer bu sempati konseptini genişletebilir ve kendi üzerinde düşünebilirse, gelişmiş ve düzeltilmiş bir zeka, bizi maddenin içine çektiği gibi, canlılarla ilgili işlemlerin anahtarını sağlayacaktır. Çünkü zeka ve içgüdü, birbirine karşıt yönlerde hareket etmiştir; zeka cansız maddeye, içgüdü ise yaşama yönelmiştir.
Zeka, bilimin aracılığıyla, fiziksel işlemlerin gizemini giderek daha tam olarak açıklığa kavuşturacaktır; ancak zeka, yaşamı sadece devinimsiz terimlerle ifade eden bir açıklama getirir. Nesnenin içine girmek yerine, çektiği nesne üzerinde mümkün olan en yüksek sayıda görüşü elde tutarak döner durur. Oysa sezgi bizi yaşamın tam içine götürür. Bu sezgi, yansız, kendi bilincine varmış, nesnesi üzerinde düşünebilen ve onu sınırsızca genişletebilen bir içgüdüdür. Bu tür bir çaba imkansız değildir; insanın normal algısı dışında estetik bir yetinin varlığını kanıtlayan bir durumdur. Gözümüz canlı varlığın çizgilerini aralarında düzene girmiş biçimiyle değil, yan yana eklenmiş olarak görür. Yaşamın eğilimi, çizgiler arasında koşan, onları birbirine bağlayan ve onlara bir anlam veren yalın devinimi gözden kaçırır.
Sanatçının nesnenin içine yerleşme çabası ve uzamın kendi ve modeli arasındaki engeli kırma çabası, bir tür sempati ile yeniden yakalamayı amaçlar. Bu estetik sezgi, dışsal algı gibi yalnızca bireysel düzeye ulaşır. Ancak, fizik bilimi gibi, dışsal algının belirlediği yönü takip ederek tikel olguları genel yasalara kadar götüren ve genellikle yaşamı konu alan bir araştırma olarak düşünülebilir. Elbette ki bu filozofi, bilimin kendi nesnesinden elde ettiği bilgi ile karşılaştırılamayacak bir bilgiyi nesnesinden edinemeyecektir. Zeka, çevresinde içgüdünün, genişletilmiş ve yetkinleştirilmiş sezgi olarak olsa da sadece belirsiz bir bulutsuzluk oluşturduğu, aydınlık bir çekirdek olarak kalır. Ancak, saf zekaya ayrılan bilginin eksikliği durumunda, sezgi, zekanın verilerinin eksik olduğu şeyleri kavramamızı sağlayabilir ve bunları tamamlamamız için gerekli aracı sezebilir.
Entüisyonizm nedir? başlıklı yazımızı beğendisyeniz eğer “Yapay Zeka Nedir?” başlıklı yazımızı da okumak isteyebilirsiniz.
Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi Cilt.2 Sayı.15 Sayfa.835
Leave feedback about this